14 Kasım 2018

IRKUTSK: SİBİRYA'NIN PARİS'İ



Adı kar, buz, soğuk ve uçsuz bucaksız taygalarla özdeşleşmiş Sibirya'nın en büyük kenti Irkutsk'a, donmuş Baykal Gölü'ne ulaşmak için uçakla gidilebilecek son nokta olmasa yolumuz düşer miydi, bilinmez ama bugün, iyi ki Irkutsk'u da görmüşüm diyorum...

Seyahatimizin asıl hedefi donmuş Baykal Gölü'ne ulaşmak için (ki Baykal Gölü'nü ayrı bir yazıyla uzun uzun anlatacağım) İstanbul'dan kalkıp önce Moskova'ya, oradan da 6.5 saat daha uçarak Irkutsk'a varmamız gerekti. Çok yorulmamak adına, gidişte de dönüşte de Irkutsk'ta 1'er gece konaklama planladık, ama açıkçası Irkutsk'ta ilgimizi çeken çok şey yoktu en başta. Ama hazırlıklar için okumaya başlayınca ve bir de üzerine nam-ı diğer "Sibirya'nın Parisi"ne ulaşıp, sokaklarında gezince, iyi ki kalmışız, iyi ki buraya da zaman ayırmışız dedik...

Şimdi en baştan itibaren anlatayım size yolculuğumuzu. Hem maliyetinin daha düşük olması hem de Aeroflot pilotlarının her hava koşulunda her havalimanına indiği yönündeki şehir efsanesine dayanarak, Şubat ayının en karlı günlerinden birinde Aeroflot'la İstanbul'dan yola çıktık. Moskova'ya inişimiz de, ardından Irkutsk'a varışımız da tam bir maceraydı, daha önce tamamen karla kaplı bir piste hiç inmemiştim. Zaten, Moskova'dan kalkabilen son uçak bizdik, bizden sonraki tüm uçuşlar hava muhalefeti yüzünden iptal edildi (ve Aeroflot pilotlarının havası da burada sönüverdi). Hemen burada bir parantez açarak, eğer kış mevsiminde benzer bir uçuş yapacaksanız, iki uçuş arasındaki süreyi mutlaka uzun tutun diye bir tavsiyede bulunayım çünkü tipi nedeniyle çok rötar oluyor, biz giderken şanslıydık, rötara rağmen yetiştik ama dönüşte maalesef Moskova-İstanbul uçuşunu kaçırdık.

Irkutsk'a bir Pazar sabahı vardık. Otel olarak, uzun ve çok otel değiştirmeli seyahatlerde ilk gün ve son gün mutlaka iyi ve konforlu bir otelde kalma prensibimiz çerçevesinde, şehrin en iyi oteli olan Hotel Sayen International'ı seçmiştik. Çok yerinde bir karar oldu: şehrin tüm bölgelerine yürüme mesafesinde, son derece sade ama bir o kadar şık, müşteri odaklılıkta zirve yapmış, harika bir oteldi. Oteldeki Japon restoranından oda servisi alabildiğiniz gibi, burada, Amerika'daki "Alaskan king crab"lerin aynısını, "Kamchatkan king crab" adıyla (sonuçta aynı boğazın biri sağı diğeri solu) ve oradakinin 10'da biri fiyatına yiyebiliyorsunuz. Özetle, iyi bir otel istiyorsanız, istikamet burası.

Irkutsk, nispeten yeni bir şehir. 1652'de bölgenin yerli halkı Buryatlarla altın ticareti yapan bir Rus tüccar, buraya bir ev kuruyor. 30 sene sonra ise, bu tüccarın izinden gelenlerin kurdukları evlerle burası bir şehre dönüşüyor.

Irkutsk'a "Sibirya'nın Paris"i denmesinin ardında ise, tarihsel bir olay yatıyor. Tarih 26 Aralık 1825. Çarlık Rusya'sında yönetime karşı bir darbe girişimi yapılıyor ama darbe başarısız oluyor. Çar, bu ayaklanmaya karışan soyluları, sanatçıları, bilim insanlarını Sibirya'ya, tam olarak da Irkutsk'a sürgüne gönderiyor. Sürgünle şehre gelen bu eğitimli ve kültürlü kesim, gelirken yanlarında yaşam alışkanlıklarını da getiriyor ve şehir nüfusunun 3'te 1'ini oluşturan sürgünler, şehri kısa sürede sanatın ve bilimin merkezi haline getiriyorlar. Bugün şehre gelen turistlerin ilk gezdikleri yerlerden biri Volkonsky House, Dekambrist olarak adlandırılan bu sürgünlerin o günlerde bir araya gelip fikir tartışmaları yaptıkları, kendi aralarında sanat gösterileri düzenledikleri evlerden biri. Bugün müze olarak kullanılıyor ve o sürgünde dahi şaşaa'sını yitirmemiş yaşamı gözümüzde canlandırmayı sağlıyor.



Irkutsk sokaklarında hoparlörle sürekli müzik çalan bir şehir, hiç böylesini görmemiştim açıkçası... Bazen bir klasik müzik parçası, arkasından bir Rusça şarkı, sonra birden Micheal Jackson... 2.5 gün kaldık Irkutsk'ta toplam ve istisnasız sürekli hafiften hafiften müzik çalıyordu şehrin dört bir yanında...

Şehirde SSCB döneminin izleri korunuyor halen. Ama Lenin heykelinin 300 metre ilerisinde, Karl Marx isimli caddede bir köşede Max Mara mağazasını diğer köşede Lacoste'unkini, ötekinde Gucci'yi görünce insan biraz afallamıyor değil.

Şehirde turistik destinasyonların hepsine yürüyerek (ama tabii ki kışın karda ve buzda yürümeye imkan tanıyacak botlarla yürüyerek) ulaşmak mümkün. Her ne kadar şehirde biz ve Çinli kafileler dışında turist hiç görmemiş olsak da, turistlere kolaylık olsun diye, bu destinasyonların hepsinin trafik işaretleri farklı bir renkle ve daha önemlisi Latin alfabesiyle yazıldığı için, kaybolmak gibi bir sorun olmuyor.

Turist rehberlerinde aman mutlaka görün diye yazan yerlerin başında gelen 130 Kvartal'a tabii biz de gittik ama niye gittiğimizi anlamadık. Kafe ve restoran olarak hizmet veren renove edilmiş eski evler dışında pek bir şey bulamadık burada. Bizce zaman kaybıydı.





Ama buranın tam çaprazında yer alan Holy Cross Katedraline bayıldık. Karlar altında masallardan çıkmış gibi duran bahçesi, buzdan yapılma dini heykelleri, bahçesinde çalan Rusça ilahileri, içinde vitraylarından süzülen güneş ışığı ve tütsü kokusu ile, bize çok güzel anlar yaşattı bu katedral. 




Her gün kurulan pazar yeri ise bizim en etkilendiğimiz yer oldu. Burada İngilizce ya da Rusça dışında bir kelime anlayan tek kişi bile yoktu. Sadece nakit paranın geçtiği bu pazarda, donmuş tavukların ve balıkların istiflenerek satılma şeklini sanırım hiçbir zaman unutamayacağım.




Eski ahşap evlerin yer aldığı sokaklar ise, benim gibi kapı ve pencere fotoğrafı çekmeyi sevenler için cennetti cennet!!! 100 metrelik sokağı belki yarım saatte ancak geçmişimdir, adım at, fotoğraf çek, adım at, fotoğraf çek... O kadar renkli, o kadar zarif, o kadar güzel bu yapılar... Şehrin bu eski bölümü modern yaşamdan nasibini almamışcasına el değmemişti diyebilirim.


Oyun parklarında buzdan yapılma kaydıraklar görmek, adım başı bir heykelle karşılaşmak, şehrin kenarına kurulduğu Angara Nehri kıyısında dolaşmak, azıcık ısınmak için sıcak bir kahve alıp, onu yudumlarken üzerine kar yağmış yağlı boya tabloları izlemek, Irkutsk bu anılarla kazındı bizim belleğimize....


Karlar altındaki bu şehre özel seyahat yapmayı tavsiye eder miyim? Bu kadar yol, sırf bu şehir için tabii ki çekilmez... Ama Baykal Gölü ve Litsvyanka isimli sevimli kasabayla birleştirerek bu bölgeye seyahat etmenizi ama mutlaka kışın gitmenizi çok ama çok tavsiye ederim... Hayatımın en etkileyici seyahatlerinden birinin ilk durağı oldu Irkutsk, bende anısı çok başka....