15 Mart 2019

DENALİ ULUSAL PARKI: KUZEY AMERİKA'NIN ZİRVESİ


Alaska'ya geldiyseniz, adını, Kuzey Amerika'nın en yüksek dağından alan bu koruma altındaki bölgeyi görmeden dönmeyi düşünmeyin bile!! Neden mi?... Çünkü Alaska'nın o Instagram fotoğraflarında gördüğümüz vahşi doğasını, en konforlu ve en korunaklı şekilde deneyimleyebileceğiniz yer burası!!


Yaklaşık 24.500 kilometre karelik yani Rhode Island büyüklüğündeki boyutuyla bu park ve koruma alanı New Hampshire Eyaleti'nden bile büyük, devasa bir alan. Adını, Kuzey Amerika'nın en yüksek dağı olan 6.195 metre yükseklikteki Denali Dağı'ndan alıyor. Aslında bu dağın adı, ABD'nin suikasta kurban giden 25. Başkanı McKinley'in soyadı imiş ama burada yaşayan Athabaskan yerlileri, dağa hep Denali derlermiş. ABD'nin 44. Başkanı Obama ise, bir jest yaparak, başkanlığı döneminde dağın adını, yerlilerin alıştığı Denali'ye dönüştürme kararına imza atmış. O yüzden artık burası Denali Ulusal Parkı ve Koruma Alanı olarak anılıyor.


1917'de burada dağ koyunlarını korumak için oluşturulmuş, bu anlamda da bir ilk olma özelliği
taşıyor. ABD'de daha önce oluşturulmuş ulusal parkların amacı doğal güzelliği korumak iken, bu, ülkenin üçüncü en büyük ulusal parkı yaban hayatını korumayı hedeflemiş.

Gerçekten de bu alan boz ayılardan tutun, sığınlara, ren geyiklerinden tutun gri kurtlara, birçok vahşi hayvanı bir arada görebileceğiniz bir yer. Ama öyle elinizi kolunuzu sallaya sallaya girmeniz mümkün değil. Tundradan ormanlara, buzullara kadar hem flora hem de fauna açısından az bulunur bir çeşitliliği bünyesinde barındıran bu bölge sıkı bir kontrol altında. İçinde az sayıda konaklama tesisi ve kamp alanı var, bunlardan faydalanabilmek için bir dizi ön onay gerekiyor. Ya da, sadece gündüz yine belirlenmiş esaslar ve onaylar dahilinde 4x4'lerle ya da Amerikan filmlerinde gördüğümüz okul otobüslerinden devşirilmiş tur otobüsleriyle burayı gezebilirsiniz. Otobüslerin şoförleri aynı zamanda eğitimli park görevlileri ve gün boyu size parkla ilgili bilgi veriyorlar ama tabii sadece İngilizce olarak.

Biz maalesef otobüsle gezdik. Maalesef diyorum çünkü Denali'yi gezmenin en konforsuz, en özensiz, en yanlış yöntemiymiş meğer!!! Zaten burayı gezmek arabayla neredeyse 12 saat sürüyor. 12 saat boyunca dağ tepe demeden süspansiyon kavramıyla tanışmamış bir otobüsle gezmek adeta bir eziyet!! Hiç abartmıyorum inanın.... Otobüste zaten sizden başka bir çok insan var, bizim şansımıza kokulu yemeklerini arabada yemekten imtina etmeyen bir grup vardı yanımızda... camlar doğru dürüst açılmıyor, açılsa da açmanıza izin verilmiyor (hayvan saldırılarına karşı bir önlem), çoğu hayvanı zaten aracın içinde görebiliyorsunuz, onların fotoğrafını çekebilmek için camın temiz olması lazım, ama değil. Hadi cam temiz diyelim, otobüsteki herkes o köşeye akın ettiği için, benim gibi arada ezilme riski yaşamakla, illallah edip fotoğraf çekmekten vazgeçmek arasında gidip geliyorsunuz...

O yüzden siz siz olun, Denali'ye gittiğinizde, ucuz diye otobüs turuna fit olmayın, birazcık paraya kıyın ve 4x4'lerle keşfedin bu muhteşem doğa harikasını. Ya da bir başka opsiyon, otobüsle gezin, helikopterle dönün, bu da bir olasılık ama en pahalısı, o başka... Bir önemli husus: burayı her yıl Mayıs-Eylül arası ortalama 700.000 turist geziyor.. Ve ancak planlı, programlı ve bol onaylı bir şekilde gezilebildiği için de, gerekli rezervasyonların mutlaka önceden yapılması gerekiyor, yoksa oralara kadar gidip eliniz boş dönebilirsiniz, ona göre..

Bu rahatsız edici koşullara rağmen Denali'yi gezmek, unutulmaz bir deneyim olmadı diyemem. Bir anne boz ayı ile iki yavrusunu bu kadar yakında görmek başka nerede nasip olurdu bilemiyorum. Dağ koyunları, ren geyikleri, sığınlar, onları sadece epey uzaktan görebildik açıkçası, eğer uzun lenslerim olmasaydı, olmasına rağmen minyatür niteliğinde duran fotoğraflarını bile çekemezdim.
                               


Tabii otobüse binip durmaksızın gidilmiyor. Aralarda bol bol duruluyor. Durulan yerlerde ya güzel bir manzara, ya bilgilendirici bir merkez var. Bu duraklar arasında ben en çok  Eielson Ziyaretçi Merkezi'ni beğendim. Hem insanın nefesini kesen bir manzarası vardı, hem de Denali'ye tırmanma rotalarını tarihsel boyutuyla gösteren üç boyutlu ve interaktif maketi ve bölge çiçeklerini tanıtan sergisiyle hayli bilgilendiriciydi.

Durduğunuz yerlerde dışarıda muz dahi yemeniz yasak, etrafa tek bir çöp bile atamıyorsunuz. Burada amaç hem çevreyi, hem de ziyaretçileri korumak. Çöpler ve yiyecek artıkları özellikleri ayılar açısından çok çekici oluyormuş. Bizim ziyaretimizden yaklaşık 15 gün önce, bir park görevlisi ayı saldırısına uğramış, durumu ağırmış dediler.. Yani, çocuk oyuncağı değil buradaki kurallar....


Gün boyu süren bir gezide yemek olayı da planlanmalı tabii. Biz, parkın iç kısımlarındaki konaklama alanlarından birinde, Denali Backcountry Lodge'da yemek yedik. Bu arada parkın içindeki konaklama yerlerinin son derece basit, son derece sade olduğunu belirtmeliyim. Bu nedenle yediğimiz yemek de öyle a la carte falan değil, biraz salata, biraz meyve, söğüş et gibi az ama öz bir açık büfeden oluşuyordu. Ama sivrisineklere dikkat... İç bölgelerde, özellikle de nehir kenarlarında (ki her yer nehir ve göl burada) sivrisinekler dayanılır gibi değil...





Eğer bizim gibi günübirlik Denali gezisi yapacaksanız, program çok erken başlayıp çok erken bittiği için bir gece önce ve gezinin akşamı yani toplamda 2 akşam yakınlarda bir yerde konaklamanız gerekiyor. Biz çok geniş bir alana yayılmış olan Denali Park Village'da konakladık, hatta geziden bir önceki gece orada Denali Ulusal Parkı ile ilgili bir bilgilendirme seminerine bile katıldık. Bir tür tatil köyü mantığı vardı bu otelde ama yemeklerini pek beğenmediğimiz için, genellikle Alaska'ya gemi turlarıyla gelenlerin konakladığı Denali Princess Wilderness Lodge'u da ziyaret edip, akşam yemeğimizi bu otelin meşhur Denali King Salmon Restaurant'ında yedik. Çok da memnun kaldık.


Yazdıklarımı okudukça farkettim ki, epey eleştirdiğim detaylar olmuş ama esasen eleştirdiklerim Denali ile ilgili olmaktan ziyade, bizim gezme şeklimize ilişkin. Yoksa, fotoğraflara baktığımda ne güzel yerlermiş diyorum, ne uçsuz bucaksız, ne el değmemiş, ne etkileyici bir doğaymış... İmkanınız olursa mutlaka gidin görün, vahşi doğanın kokusunu içinize çekin....