18 Şubat 2020

ÇORUM: TARİHSEVERLERİ BEKLEYEN ŞEHİR


Gezmeyi ne kadar sevdiğimi anlatmak için "beni Çorum'a götürün, orada bile mutlu olurum" derdim. Çorum'da görülecek hiçbir şey yoktur önyargısıyla söylediğim bu sözün ne kadar yanlış olduğunu ancak Çorum'a gidince anladım. Zira bu şehir, tarihi seven gezginlerin mutlaka görmesi gereken yerlerden biriymiş. Ama ne acıdır ki muazzam tarihine rağmen, turistlerin pek uğramadığı, zenginliği görücüye çıkamayan bir şehir Çorum...

Tabii, bu durumun birçok nedeni var. Şehrin en önemli tarihi özelliği olan Hititlerin çok kadim bir uygarlık olmakla birlikte, arkeolojik kalıntılarının Antik Roma ya da Antik Yunan'dan kalanlarla karşılaştırıldığında (tabii aradaki yüzyıllar farkı nedeniyle haksız bir karşılaştırma bu) konuyla ilgili olmayanlar için nispeten daha az etkileyici olması bir neden. Ören yerlerinden elde edilen buluntuların ağırlıklı olarak Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergileniyor oluşu bir başka neden. Şehirde havalimanı olmaması, dolayısıyla ulaşımın nispeten zahmetli oluşu lojistik açıdan Çorum'u cazip kılmayan unsurlardan bir tanesi. Bütün bunlara ek olarak, şehrin içinde de turizmi dikkate pek almayan bir yerel yönetim anlayışının hakim olması, Çorum'un gezginlerin görülecekler listesinde yer almamasına ya da en azından bu listenin üstlerinde yer almamasına neden oluyor sanırım.


Örneğin, şehirde konaklama yapmak için çok fazla alternatifiniz yok. Şöyle yerel mimari unsurları taşıyan, bölgenin ruhunu hissedeceğim bir yer istiyorum derseniz, öyle bir konaklama yeri yok. Şehirde düzgün bir konforu bulabileceğiniz tek yer Anitta Hotel. İsminin Hititleri çağrıştırdığına bakmayın, modern bir şehir oteli burası. Eğer alkollü içki içmek istiyorsanız, şehirde gidebileceğiniz tek yer de burası. Allahtan odaları çok rahat, özellikle kahvaltısı çok güçlü, bu sayede elinizdeki tek seçenek yine de iyi bir seçenek oluyor.

Yemek konusunda da, esnaf lokantaları ve her şehirde gördüğümüz ve hepsi aynı menüyü sunan birbirinin eşi restoranlar dışında, Çorum mutfağını deneyimleyebileceğiniz yer sayısı çok az. Katipler Konağı isimli aile işletmesi, bu alandaki tek alternatif muhtemelen. Şehrin eski evlerinin muhafaza edildiği bölgede yer alan restore edilmiş bu avlulu konakta, konağın sahibi aile yerel lezzetleri tadabileceğiniz bir ortam yaratmış. Son derece amatörce işletilse de, şehrin kendine özgü dokusunu hissedebileceğiniz bir yer olmuş burası.


Bir de tabii leblebi olayı var ilkokuldayken kutladığımız yerli malı yurdun malı haftasından hatırlayacağımız. Gerçekten de leblebi konusunda Çorum bir başka boyutta. Çeşit çeşit leblebinin yanı sıra bir leblebi kurabiyesi var ki, onu tatmadan dönmemeli... Şehrin her yerinin leblebi dükkanlarıyla dolu olduğunu söylemeye sanırım gerek yoktur. Şu en iyisi dedikleri yerdekiyle herhangi bir sokaktaki dükkanın leblebisi arasında şahsen bir fark fark edemediğim için, diyorum ki, Çorum'da leblebi her yerden alınabilir. 


Ama tabii Çorum'a gitmenin esas ve belki de tek nedeni Hititler... MÖ 17. yüzyıla dayanan bu uygarlığın izini sürebilmek, Çorum seyahatinin en büyük kazancı. Ören yeri olarak 4 farklı alan var. Bunların içinde beni en çok etkileyen yer Hattuşaş oldu. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bu ören yerini Nisan ayında beklenmedik bir kar yağışı sonrası bembeyaz bir örtü eşliğinde gezme şansını yakaladık biz. Taş geçitleri, piramit formlu yapıları ile mimari yetkinliği çok etkileyici bir yer burası. Şehrin kapısının, kazılarda bulunan bir minyatür forma sadık kalınarak yeniden inşa edilmiş olması ortamı gözünüzün önünde canlandırmanıza imkan tanıyor. Hattuşaş'ın en ünlü noktası ise Sfenksli Kapı. Tabii, ören yerindeki sfenksler sadece replika, orijinaller Boğazköy Müzesi'nde yer alıyor.

Hititlere ilişkin beni en çok etkileyen ikinci ören yeri ise Yazılıkaya oldu. Hattuşaş'a 2 km uzaklıkta yer alan bu bölge bir açık hava tapınağı ve bir şekilde rüzgar, yağmur, kar gibi yıpratıcı doğa koşullarından korunmuş rölyefleriyle, Hititlerin tapınak törenlerindeki uygulama ve geleneklerini çok net görebileceğiniz muazzam bir yer.

Bu iki ören yerini gezdikten sonra Boğazköy Müzesi'ni ziyaret etmek en doğru adım olur. Zira bu iki ören yerindeki buluntuların ve bazı heykellerin orijinallerinin sergilendiği yer burası. Önce müzeyi gezip sonra ören yerlerine gitmeyi hiç tavsiye etmiyorum zira müzede gördüklerinizi anlamlandırmak çok daha zor oluyor o şekilde. Bu arada Boğazköy Müzesi'nin son derece modern, sergileme koşulları çok başarılı bir müze olduğunu da belirtmeliyim.

Hititlerle ilgili bir başka önemli ören yeri de Alacahöyük. Ancak bu ören yerinin Hititlerden de öte, Türk arkeoloji dünyası için çok farklı bir yeri var. Zira yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti'nin başlattığı ilk arkeolojik kazılar burada yapılmış ve Mustafa Kemal Atatürk kendi cebinden dönemin 3.000.- TL tutarında bir bedelle bizzat bu kazılara sponsor olmuş. Alacahöyük'te ören yeri sadece çok genel bir fikir veriyor zira buradan elde edilmiş tüm buluntular bugün Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde (bu nedenle, imkan varsa, Çorum seyahati sonrası, Ankara'ya uğrayıp bu müzeyi görmek lazım). Buradaki törensel mezarlar arkeologlara Hitit medeniyeti konusunda çok büyük bir bilgi kaynağı olmuş. Ören yerinin içindeki müzede daha ziyade buradaki arkeolojik çalışmaların tarihçesi sunuluyor, buluntular çok az sayıda.

Bu arada, Alacahöyük'e gitmişken, ören yerinin tam karşısındaki turistik eşya satan yerler arasında yer alan Arinna Cafe'ye uğrayıp oradaki teyzenin pişirdiği sündürmeyi de mutlaka tatmanızı öneririm.

Hititlerle ilgili son ören yeri ise Şapinuva. Burada kazılar çok yeni, sadece 30 yıl olmuş çalışmalar başlayalı. Bu nedenle ortaya çıkanlar çok sınırlı. Henüz turizme de açılmış değil, daha doğrusu turistik bir altyapısı yok, ne açıklamalar var, ne yönlendirmeler, ne de bir giriş ücreti. Ama arkeolojik kazıların nasıl yapıldığını anlamak adına, Şapinuva'yı gezmek, ama mutlaka bir bilenle gezmek, insanın ufkunu açıyor.

Çorum seyahatini sonlandırmadan önce gidilecek son yer ise Çorum Müzesi. 1986 yılına kadar lise olarak kullanılan ve erken dönem Cumhuriyet mimarisinin çok güzel bir örneği olan bir binada yer alan Çorum Müzesi'nde iki bölüm var: arkeoloji ve etnoğrafya. Etnoğrafya bölümündeki sergi, neredeyse her şehirde göreceğiniz ile üç aşağı beş yukarı aynı. Ama arkeoloji bölümü fevkalade etkileyici. Hititlerden kalan birçok kalıntının orijinali burada yer alıyor. Çivi yazısıyla yapılmış anlaşmalar, kanunlar, ama özellikle de dünyada sadece 5 tane olduğu bilinen kabartmalı frizli vazo başta olmak üzere, eğer arkeolojiye meraklı iseniz, mutlaka görmeniz, uzun uzun incelemeniz gereken buluntular bu müzede çok başarılı bir şekilde sergileniyor.

                 


İşte Çorum böyle arkeolojik zenginliği olan bir şehir. Eğer arkeolojiye meraklıyım diyorsanız, vakit geçirmeden bu güzide coğrafyayı ziyaret etmenizi önemle tavsiye ederim.