Bu yazıyı yazmadan önce bir kez daha bakayım dedim haksızlık etmemek adına, Burdur nesiyle meşhur diye... Birkaç yemek adı dışında başka bir sonuç çıkmadı... O nedenle bir kez daha vurguluyorum: Burdur gerçekten de Sagalassos ile can bulmuş bir şehrimiz...
Burdur'u bugün özellikle yerli turistlerin çekim merkezi yapan Sagalassos hakikaten mutlaka görülmesi gereken bir antik kent. "Doruklardaki Kutlu Kentcik" anlamına gelen adıyla, Torosların bugün Ağlasun ilçesi sınırları içinde kalan Sagalassos, 1200 ila 1400 metre irtifada, MÖ 6500'lı yıllardan başlayarak insanoğluna ev sahipliği etmiş ve MS 6. yüzyılda, önce bir deprem sonucu kaynaklarının kurumasıyla ve ardından gelen veba salgınıyla tarih sahnesinden çekilmiş. 1706'ya kadar da adı bir daha anılmamış. Buluntuları 1706'da bir Fransız tarafından keşfedilmiş olsa da, buradaki kazı çalışmaları ancak 1990'da başlamış...
Bugün Sagalassos dik yamaçlarda, yavaş yavaş yükselen kalıntılarıyla etkileyici bir antik kent. Kaya mezarlarından, ünlü Antoninler Çeşmesi'ne, kütüphanesine kadar şu an çok azı gün yüzüne çıkmış olsa bile, solukları kesen bir tarihi mekan. Yine de, Türkiye'deki en etkileyici antik kent mi diye sorarsanız, bence değil. Afrodisias her zaman açık ara tercihimdir ama bunun nedeni, Afrodisias'a emin ellerin sahip çıkması mıdır, işte onu ayırdedemiyorum.
Çünkü Sagalassos, en azından biz gittiğimizde, yani Temmuz 2017'de, sadece Balçikalı ekipler yönetimindeki kazı yetkililerin sahip çıktığı bir antik kentti. Girişine yapılmış devasa binada tuvaletler dışında hiçbir şey yoktu. Ne Sagalassos'u anlatan bir kitap, ne bir broşür, ne bir hediyelik eşya, bıraktım onları bir şişe içecek su ya da tuvaletlerde tuvalet kağıdı... hiçbirşey... akın akın turist geliyordu ve tek bir turistik altyapı yoktu... Umarım bu sene bu değişmiş olur... Bir de yeri gelmişken bir not, sizi korkutabilirler, yolu çok uçurum, çok tehlikeli virajlarla dolu diye... Hiç dinlemeyin böyle şeyler duyarsanız: biz koskoca otobüsle yolculuk ediyorduk, ne öyle zorlu viraj gördük, ne de uçuruma düşme tehlikesi yaşadık...
Tabii Sagalassos'un en etkileyici uzantısı Burdur şehrinin içinde. Bu antik kentteki buluntuların, heykellerin orijinalleri Burdur'daki Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor. Sagalassos'da görülen heykeller hep replika, doğa koşullarından zarar görmemeleri için, orijinalleri müzeye taşınmış.
Küçücük ama ülkemizdeki en iyi arkeoloji müzelerinden birisi burası. Müze Kart ile giriş yapılabilen müzenin üç tane temel sorunu var: birincisi çok kalabalık, ikincisi ışıklandırma sistemi fotoselli yani hareketle işleyen türden (hani şu tuvaletlerdeki gibi) ve müzenin kalabalıklığını düşününce hiç işlevsel değil, devamlı bir ışıkların kapanma-açılma sorunu yaşanıyor... ve sonuncusu burada da Sagalassos'la ya da müzeyle ilgili tek bir kitap ya da broşür yok!!! özellikle bu sonuncusunu anlamak mümkün değil...
Eğer itiş-kakış sizi rahatsız etmiyorsa, bu muhteşem müzede en az 2-3 saat geçirmenizi öneririm. Ne heykeller, ne lahitler, ne rölyefler!!!
Ve tabii bir de yemek konusu: Burdur'da ne yenir? Nerede yenir? Şehrin Toros Lokantası pek ünlüymüş, biz de oraya gittik. Burdur Kebabı ünlü dediler, onu yedik, ama bize Urfa Kebaptan pek de farklı gelmedi... Bir de ekmek kadayıfı tavsiye ettiler, o da bildiklerimizden pek farklı değildi ama memnuniyetle mideye indirdik onu da...
İşte eni konu Burdur bu... Salda Gölü'ne ve İnsuyu Mağarası'na gitmedik, onlarsız belki eksik kalıyordur yazdıklarım ama yine de Burdur, en azından seyahat severler için, gezginler için Sagalassos'la tanımlanan bir şehir.. Ama Sagalassos'a olması gereken önemi ve özeni gösteriyor mu yetkilileri? İşte ondan hiç emin değilim... Umarım benim yaşadıklarım 2017'de kalmıştır ve 2018'de Sagalassos ve Burdur'a çok daha bilinçli bir turizm odaklı yaklaşım hakim olur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder