Listvyanka, Sibirya seyahatimizde gittiğimiz en turistik kasabaydı ve burada geçirdiğimiz 2 gece 3 gün, yıllar önce Finlandiya Lapland'ına yaptığımız ve tadı damağımızda kalan seyahat kadar renkli, keyifli ve eğlenceliydi, üstelik o seyahatin yarısından daha ucuzdu.
Bölgenin ana şehri Irkutsk'a sadece 60 kilometre uzaklıkta olan bu kasaba için turistik dedim ama bunun Sibirya ölçülerinde bir turistiklik olduğunu da belirteyim hemen: turist namına Çinliler, biz ve bir Avustralyalı çift gördük orada olduğumuz süre boyunca. Turizm altyapısı da tabii bu durumla orantılı olarak, çok büyük beklentileri karşılayacak nitelikte değil. Ama bunlar, keyifli bir tatil geçirmemizi hiç engellemedi.
Listvyanka'nın gezilecek görülecek yerleri kasabanın içiyle sınırlı değil. Irkutsk'tan yola çıkıp, mesafenin yarısını katettikten sonra ilk Taltsy Açık Hava Müzesi ile başlıyor gezi durakları. Taltsy, hemen kıyısında yer aldığı Angara Nehri'ne yapılan barajın göl suları ile sular altında kalmış bir kasaba aslında. Kasaba sakinleri, baraj bitmeden, başka bir bölgeye yerleştirilmişler, ama kasaba eski bir yerleşim bölgesi olduğu için, evleri, devlet daireleri, kiliseleri, okulları muhafaza edilmiş ve bugün bu açık hava müzesinin olduğu yere tek tek taşınmış.
1800'lerin sonu, 1900'ların başında, bu bölgedeki yerleşik yaşamı gözünüzde canlandırmak için ideal bir mekan olan bu müze, hele de karlar altında o kadar etkileyici ki. Müze alanında kardan yapılma heykeller, etnoğrafik sergiler, restoranlar, kafeler de var. Burada yemek yemeseniz bile, yerel bir içecek olan "sviti"yi içmenizi tavsiye ederim, hem içiniz ısınıyor, hem de enerji topluyorsunuz artık içinde ne varsa... Burada dilerseniz fayton gezisi de yapabilirsiniz.
Listvyanka'ya gelmeden ikinci durak, ünlü Baykal Limnoloji Müzesi. Limnoloji "göl bilimi" demek oluyor ve bu müzede Baykal Gölüyle ilgili her türlü bilgiyi bulmak mümkün: su yapısı, göldeki hayvanlar, bitkiler, adalar, gölün tarihindeki deprem gibi önemli doğal olayları... Müzeyi ünlü kılan ise, Baykal'ın endemik hayvanı Baykal Foku'nu buradaki akvaryumda görme imkanı. Açıkçası ben bu hayvancağıza biraz üzüldüm, küçücük bir alanda dönüp duruyordu, keşke doğada özgür olsa dedim içimden.... Bu arada, müzede herşeyin Rusça olduğunu da belirteyim, biz rehberimiz sayesinde zorlanmadık sergilenenleri anlamakta.
Listvyanka'ya gelmeden son durak ise Chersky Dağı Gözlemevi... Buraya ancak telesiyejle çıkmak mümkün, hatta dilerseniz kayak da yapabilirsiniz ama pist öyle çok uzun değil. Söylemeye gerek yok, Sibirya soğuğu ve telesiyej birleşince çok sıkı giyinmek, kafayı, gözü, ağzı, burnu kapatmak lazım, yoksa gerçekten parmak uçlarının, burnun falan donması söz konusu olabilir, biz az daha öyle bir durum yaşayacaktık eldivensiz fotoğraf çekelim derken...
Telesiyejle geldiğiniz yer Chersky Dağı'nın tepesi. Buraya gelmemizin tek nedeni olağanüstü manzarası: zira telesiyejden inip biraz yürüyünce, Angara Nehri'nin akan suları ile Baykal Gölü'nün donmuş yüzeyinin birleştiği yeri görmek mümkün. Bu, gözle görmeden anlatılabilecek bir manzara değil.... Renkler, suyun iki halinin birleşimi, uzakta donmuş Baykal limanı... adeta mistik bir yer... Zaten, budizm ve şamanizm izleriyle dolu burası, her yere çaput bağlanmış... Tek sorun, burayı Çinli turistlerin olmadığı bir anda gezebilme ihtimalinin çok düşük olması, o kadar kalabalıklar ve o kadar gürültülüler ki, ortamın o dingin manzarasını içselleştirebilmek pek kolay olmuyor...
Bu güzel manzaranın bedeli, o tepede rüzgarın da eşliğinde adeta buz kesmek olduğundan, telesiyejle geri dönmeden önce, tepedeki küçük ve basit kafede sıcak birşeyler içmenizi de tavsiye ederim.
Yolda durulmayı hakeden bir başka yer ise, Legenda Baikala. Burası, tam Angara Nehri'nin kıyısında bir otel esasen ama çok güzel bir terası var. Terasındaki rüzgarla buz tutmak karlarla kaplı çardaklar, masmavi gökyüzünün altında o kadar romantik bir manzara yaratıyor ki, eğer fotoğraf meraklısı iseniz, burası tam sizlik... karşıdaki sisler altındaki ormanlar da cabası....
Listvyanka kasabasına varınca da yapılacak çok şey var. Bir kere her gün bir açık pazar kuruluyor. Burada Sibirya otlarından yapılma çaylardan, kurutulmuş balığa, buhara pilavından el örmesi yün çoraplara yöreye özgü şeyler bulmak mümkün. Tabii ki burada kredi kartı geçmiyor, kimse de Rusça dışında yabancı dil bilmiyor.
Donmuş Baykal Gölü üzerinde yürüyüş yapmanın dışında dilerseniz Hoverkraftlarla gezi de yapabilirsiniz. Biz, daha önce hoverkrafta binmediğimiz için deneyelim dedik, çok ucuzdu zaten. Öyle ahım şahım bir deneyim değildi, buzda gidiyorsunuz işte, o kadar...
Kasabada St Nicolas isimli küçücük bir tahta kilise var, günün her saati ziyaret edilebiliyor. Karlar arasında, küçük bahçesinde buzdan heykeller olan bu sevimli kilisenin bir de hikayesi var: bölge tüccarlarından biri bir gemi seyahatinde fırtınaya yakalanıyor ve denizcilerin azizi olarak bilnen St Nicholas'ya kurtarılması için yalvarıyor. Hakikaten de fırtınadan kurtuluyor ve bu kereste tüccarı hemen bir kilise yaptırıyor ve kiliseyi St Nicolas'ya adıyor. Yine baraj yapımı nedeniyle, tam 3 kere yer değiştiriyor bu kilise ve sonunda bugünkü yerine kavuşuyor.
Listvyanka'da bizim en en en çok sevdiğimiz şeyler biri sabah çok erken saatte, daha kimseler yokken, üzerine basınca gıcırdayan karların sesi dışında çıt çıkmazken o daracık sokaklarda dolaşıp, pervazlarının her biri ayrı sanat eseri olan tahta evleri incelemek oldu... İkincisi ise, huskylerle kızak turu....
Aslında husky deneyimini Lapland'da yaşamıştık ama buradaki çok daha güzeldi çünkü çok daha bakir, çok daha vahşi bir ortamdaydık, üstelik tam yarım gün sürdü. Taygaların arasında bizden başka kimse olmadan saatlerce yol aldık. Öğle vakti gelince ormanda ateş yakıp, belimize kadar karların içinde kamp yaptık. Kamp ateşinde yediğimiz öğle yemeğinin tadını bilmem başka yerde bulabilir miyim... Gerçekten unutulmaz bir deneyimdi...
Husky çiftliğinin olduğu yerde, bir de demirci atölyesine girdik. Demirci ustası Ratislav ile her ne kadar aynı dili konuşmasak da, birlikte ateşte demir dövüp, baş harflerimizi taşıyan kolyeler yaptık, Rus kültüründe bir takıyı ilk kez takmadan önce ona nefes üfleyerek, takıyı kutsamak şeklinde bir gelenek olduğunu öğrendik... Soğuk diyarlarda geçen yarım günden sonra, bu demirci atölyesinde hem içimizi, hem ruhumuzu ısıttık.
Gelelim Listvyanka'da yeme, içme, konaklama konularına... Birçok otel ve pansiyon var bu güzel göl kıyısı kasabasında ama kışın açık olanlar sadece büyük tesisler. Biz de, birden fazla ayrı binası olan Krestovaya Pad isimli otelde kaldık. Aradığımız tek şey, rahat ve temiz bir yatak, çalışan kalorifer ve sıcak suydu... Bunların hepsini bulduk, artı bir de harika bir manzara... Ama onun dışında herhangi bir lüksümüz yoktu, wi-fi falan konularına hiç girmiyorum zaten...
Bir akşam yemeğimizi otelimizin restoranında yedik. Restoranı çok daha iyi hizmet sunan, menüsü geniş, yemekleri lezzetli bir mekandı. Ama bizim bu kasabadaki favori restoranımız, otelimize yürüyüş mesafesinde olan Sval oldu... Burası da küçük bir mekan ama çok nev-i şahsına münhasır, yemekleri çok leziz, hizmeti ve ortamı dört dörtlük bir lokantaydı. Eğer yolunuz düşerse Listvyanka'ya, aman buraya uğramadan dönmeyin.
Restoran olarak bir de Listvyanka Grill Club var, ana kasabadan yürüme mesafesi ile bir 10-15 dakika uzaklıkta. Burası Avrupa'da da gördüğümüz türden, sıradan, modern bir mekan. Rus mutfağından sıkıldım diyenler için doğru adres olabilir.
İşte Sibirya'nın Lapland'ı böyle bir yer... -30'larda gezen soğuğu, donmuş gölü, beyaza bürünmüş evleriyle, buraların masal kasabası da burası....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder