Sao Miguel adasında toplu taşıma ile gezmek çok gerçekçi bir beklenti olmayacaktır, otobüs seferleri var ama çok seyrek. O yüzden bir araç kiralamanızda fayda var. Ada küçük bir yer olduğundan, hele de eğer yaz mevsiminde gidiyorsanız, havalimanına vardığınızda değil, önceden Internet üzerinden araç rezervasyonu yapmanızı tavsiye ederim, oraya gittiğinizde araç bulamama riski yaşayabilirsiniz. Adada hiçbir trafik ya da otopark sorunu olmadığı için, araç kullanmanın riskli ya da zor bir yanı da bulunmuyor.
KONAKLAMA
Gittiğimiz yerlerde otantik, o bölgenin ruhunu yansıtan, butik denebilecek otellerde kalmayı tercih ettiğimizden Azor Adaları’nda da böyle bir arayışla yola çıktık ama nihai kararımızı tüm seyahat sitelerinde ve bloglarda en çok tavsiye edilen otel olan Grand Hotel Açores Atlantico’dan yana verdik. Açıkçası, geleneksel 5 yıldızlı otellerden biri olsa da, Grand Hotel Açores Atlantico çok da isabetli bir karar oldu: hem merkezi lokasyonu, hem de çok yardımcı ve çok ilgili personeli ile seyahatimizin çok daha iyi geçmesini temin etti bu güzel otel.
Sao Miguel adasının limanına bakan odamızdan her sabah ve akşam yanaşan ve kalkan gemileri izlemek, sabahın erken saatlerinde buz gibi okyanus suyunda oluşturulmuş havuzda yüzenleri seyretmek kendi başına büyük bir zevk oldu. O kadar ısındık kı bu otele, ayrılırken adeta hüzünlendik bile diyebilirim.
Planlama yaparken aklımızda kalan diğer alternatif olan Sensi Azores Nature and Spa isimli oteli de arada ziyaret ettik. Adanın daha ıssız bir bölümünde yer alan bu otel, muhteşem bir okyanus manzarasına sahip ve daha mistik bir ortam sunuyor. Ama yeni yerler gördüğünüz bir seyahatten ziyade kafa dinlemek ya da romantik ve dingin bir seyahat için daha uygun bir otel burası. Biz bu otelde masaj yaptırıp ardından da akşam yemeği yedik. Evet güzel bir deneyimdi ama bizim bol gezmeli seyahatimiz için burası hiç doğru bir seçim olmayacakmış, onu anladık.
TARİHÇE
Adalara ilişkin ilk yazılı kayıt, Medici ailesinin 1351’deki haritasında görülüyor ama haritadaki yeri dışında adalarla ilgili herhangi bir bahis hiçbir yerde yok. Öncesinde sadece Homeros ve Horacio gibi antik çağ tarihçileri bugün Azor Adalarını andıran bazı mistik adalardan bahsediyorlar ama bahsettikleri bu adalar bugünün Azorları mı, bundan kesin emin olamıyoruz.
1427’ye geldiğimizde, Diogo de Silves isimli kaşif, bu adaları resmi olarak “keşfediyor” ve adalara insan ayağı ilk bu şekilde basılmış oluyor, öncesinde hiç insan varlığı yok bu adalarda. Bu açıdan Azor Adaları 15. yüzyıla kadar neredeyse tarihte yer almıyor diyebiliriz. Kristof Kolomb ise ilk Amerika kıtası seyahati dönüşünde bu adalarda duruyor fırtınadan korunmak için. Ünlü rahip ve seyyah Bartolomeo de las Casas da bu adalara ayak basan ilk insanlardan biri.
Bugün bu adalar volkanik yapıları, jeotermal kaplıcaları ve doğal güzellikleri ile bir turizm cenneti niteliği taşıyor.
AZORLAR NASIL BİR YER?
Azor Adaları’nın büyüsü doğasında: yeşilin binbir tonuyla kaplı bir coğrafyadan bahsediyoruz. Her ne kadar okyanusun tam ortasında, sert rüzgarlara maruz bir coğrafya olsa da burası, sıcak Gulf Stream akıntısı sayesinde, ılıman bir iklim bu topraklara hakim olmuş. Kaplıcalar barındıran volkanik bir toprak yapısı da eklenince bu iklime, her yerin bu kadar yeşil olması çok daha kolay anlaşılıyor. Yeşilliğin boyutu öyle ki, bizde salon bitkisi olan deve tabanlarından oluşan ormanlarla karşılaşıyorsunuz. Sadece bu mu: en vahşi, en doğal ormanların içinde öbek öbek açelyalar, ortancalar görüyorsunuz. Sanki, cennet resmi yapanlar, gelip buraları görmüş de Azorlardan esinlenerek yapmış o resimleri, o derece muazzam bir doğası var bu coğrafyanın.

Doğa bu adaların en, hatta tek önde gelen özelliği olduğundan, Azorlarda yapacağınız tüm aktivitelerin doğa ile bağlantılı olacağını önceden kabul etmenizde fayda var. Azorlar, kültürel bir gezi beklentilerini karşılayacak bir destinasyon değil. Doğayı, trekking yapmayı, kuş ya da balina gözlemi yapmayı seviyorsanız tercih etmeniz gereken bir bölge. Biz daha önce başka ülkelerde deneyimlediğimiz için, adanın favori aktivitelerinden olan balina gözlemine çıkmadık ya da mağaralar ilgimizi çok çekmediği için mağara gezisi yapmadık ya da trekking turlarına katılmadık ama eğer bunlarla ilgileniyorsanız, çok sayıda tur imkanı var bu alanlarda.

Ada, özellikle de bizim gittiğimiz Nisan ayında, turist açısından epey boştu. Dolayısıyla gittiğimiz özellikle doğayla ilgili yerlerde tek biz vardık. Saatlerce hiçbir insan görmediğimiz oldu ama buna rağmen hiç ürkütücü bir yer değil Azorlar. Güvenlikle ilgili hiçbir sorun yok, sorun olmadığı gibi, endişe yaratacak hiçbir boyut da yok. Günümüzde bu çok önemli diye düşünüyorum.
GEZİLECEK YERLER:
PONTA DELGADA

Azorların en büyük adası olan ve merkezi kabul edilen Sao Miguel Adası’nın ana şehri Ponta Delgada adını taşıyor. Burası adanın “kent” diyebileceğimiz tek yerleşim bölgesi ama burada bile adanın geneline hakim “sayfiye” havası ağır basıyor.
Azor Adaları ananas üretiminde dünyada önemli bir rol oynuyor. O yüzden de kafelerde bile menülerde dilimlenmiş ananas ya da ananas suyu bulabiliyorsunuz. Ananas üretiminin nasıl olduğunu merak ederseniz, Ponta Delgada’daki Plantaçao de Ananas dos Açores isimli sera alanına gidip, ananas üretimi hakkında bilgi alabilir, ananaslı dondurma başta olmak üzere ananasla yapılan değişik içecek ve tatlıları tadabilirsiniz.
Mercada de Graça adanın pazarı. Kurulduğu yer otoparka benzeyen beton bir bina, o yüzden çok otantik değil ama özellikle balıkçıların yer aldığı tezgahlara mutlaka gitmenizi öneririm: okyanusta tutulmuş yüzlerce farklı balığı orada görmek çok etkileyici bir deneyim. Bizim Türkiye’de hiç alışık olmadığız rengarenk, büyüklü küçüklü çeşit çeşit balık açıkçası benim için çok ilgi çekici olmuştu.
Sao Miguel’in gerçek anlamdaki tek müzesi de yine Ponta Delgada’da yer alıyor. Museu Carlos Machado, bünyesindeki iki alt müzecik ile (Nucleo de Arte Saera ve Nucleo de Santa Barbara) adaların tarihini, adalardaki sanatı ve adalardaki ekosistemin öğelerini tanımanıza imkan tanıyor. Ama, tekrar etmem gerekirse, Azor Adaları’nın alamet-i farikası doğası, o yüzden bu müzeleri gezmeseniz de büyük bir kayıp olmaz.
FURNAS
Sao Miguel adasının fıkır fıkır kaynayan kasabası Furnas turistlerin en çok geldiği destinasyonlardan biri. Hem kaplıcalarıyla, hem fümerolleriyle hem de muhteşem gölüyle ünlü bu kasabaya biz 2 gün ayırdık.
Furnas fümerolleri, İzlanda’dakilere benzeyen, yer kabuğundan sıcak suların ve bol bol kükürt kokan gazların fışkırdığı doğal oluşumlar. Şehrin tam içinde yer alan fümeroller çevredeki yeşilliklerle bir araya geldiğinde çok güzel bir kontrast oluşturuyor.
Furnas’ta birçok kaplıca var. Poça da Dona Beija gibi daha küçük, butik, şık olan ve giriş ücretinin içinde havludan duşa her türlü hizmeti barındıranlar da var, Parque Terra Nostra gibi, yine ücretli ama daha ucuz ve daha kalabalık olan, sadece duş hizmeti sunanlar da var. Biz tercihimizi daha butik olandan yana kullandık. Girişlerde zaman kısıtlamalarına dikkat etmekte fayda var.

Azor Adaları’nın geleneksel yemeği “Cozido das Furnas” esasen Furnas’a özgü bir lezzet. Bu yemek bir tür güveç ya da kuyu kebabı diyebiliriz, içinde sebze ve et var ama özelliği, toprağın içinde pişmesi zira pişiriliği toprak volkanik aktivitenin devam ettiği ve doğal olarak fırın gibi sıcak bir toprak. Restoranlar Lagoa das Furnas yani Furnas Gölü kıyısındaki bu volkanik topraklardaki kendi kuyularına sabahtan tencerelerini yerleştiriyorlar, 11:30-12:00 sularında da gelip tencelerini alıp, restoranlarına götürüyorlar. Tencelerin kuyulardan çıkartılması adeta bir tören gibi, birçok turist o saatlerde gelip bu seremoniyi izliyor, biz de izledik. Bu arada, yemeğin öyle ahım şahım olmadığını belirtmeliyim, ilginç olan sadece pişirilme şekli.
Furnas Gölü kıyısındaki Nossa Senhora das Vitorias Şapelini görmenizi mutlaka tavsiye ederim. Jose Canto isimli iş adamının yazlık evinin hemen yanındaki bu küçük kilise aynı zamanda kendisinin ve eşinin mezarlarının da bulunduğu yer. Kilisenin hemen arkasındaki Jardim de Jose Canto bahçelerini de mutlaka gezin, Azor Adaları’nın doğasının en bakımlı halini burada bulabilirsiniz. Hatta eğer görevliler oralardaysa, yazlık evin bahçesine girebilir miyiz diye bir sorun derim, biz sorduk, hadi girin bakın dediler ve orada o yazlık evin muhteşem bahçesinde nefes kesen manzarayı kısacık da olsa seyredebildik. Yazlık ev, şapel ve bahçeler bir arada unutulmaz bir deneyim olacaktır.
Furnas’a gelince, Parque Terra Nostra isimli bahçeleri de gezmenizi öneririm. Bahçe deyip geçmeyin adeta bir orman orası ama heykellerle, ördeklerle, oturma alanlarıyla dolu çok bakımlı bir orman.
GÖLLER
Azor Adaları krater gölleriyle dolu. Bu kadar çok krater gölünün bir arada olduğu başka bir coğrafya gördüğümü sanmıyorum. Sönmüş ya da uyuyan yanardağlardan kalan bu krater gölleri, etraflarında yapılaşma olmadığı ve yemyeşil bir bitki örtüsüyle kaplı olduğu için, cennetten bir köşe gibiler adeta.
Birçok gölün kıyısına ulaşmak zorlu bir yürüyüş gerektiriyor. Sıkı bir bitki örtüsü arasından daracık patikalardan yürüyerek birkaç saatte ancak varılabiliyor. O nedenle, göllerin büyük bir kısmı için “miradouro” denen manzara alanları oluşturulmuş, zaten “miradouro” da “seyir terası” gibi bir anlam taşıyor. Tur otobüsleri ya da binek araçlar için park alanları da yaratılmış bu manzara köşelerinden krater göllerini yukarıdan görmek, fotoğraflarını çekmek mümkün. Yalnız, ada ikliminin sürprizleri burada karşınıza sık sık çıkıyor: güneşli bir havada yola çıkıp seyir alanına geldiğinizde bir anda bulutlar manzarayı kaplayabiliyor ve değil gölü görmek, nerenin neresi olduğunu anlamak bile mümkün olamayabiliyor. Biz bu şekilde bazı göl manzaraları için 2 gün arka arkaya aynı yere gitmek zorunda kaldık.
Bizim görüp beğendiğimiz göllerin isimleri şu şekilde:
- Lagoa de Congro
- Lagoa de Canario
- Lagoa de Fogo
- Lagoa das Sete Cidades
KAPLICALAR
Furnas kasabasından bahsederken kaplıcaları saymıştım ama kaplıcaların sadece bu kasabada olduğunu sanmayın. Adanın çok farklı yerlerinde birçok kaplıca var. Bazıları hemen deniz kıyısında, bazıları da orman içinde. Örneğin Caldeira Velha tam ormanın içinde, çok geniş bir alana yayılmış, kaplıcadan ziyade adeta doğal bir nehirde ya da göldeymişsiniz hissi yaratan bir kaplıca. Termas da Ferraria ise, denizin kıyısında, lavlardan oluşmuş siyah kumlu bir plajda yer alıyor ve denizin soğuk suyundan kaplıcanın sıcak suyuna tezat dolu bir deneyim sunuyor. Kaplıca merakınız varsa, tercihinize göre çeşit çeşit deneyim bulmanız mümkün Azor Adalarında.
NORDESTE
Sao Miguel Adasının kuzeyi çok egzotik manzaralar sunuyor insana. Miradoura Ponta de Sossego ve Miradoura Ponta de Arnel nefes kesen okyanus sahneleriyle insanı büyülüyor.
KİLİSELER
Katolik mezhebinin oldukça güçlü olduğu bu coğrafyada kiliseler de doğal olarak neredeyse adım başı karşısınıza çıkıyor. Adanın tarihi çok gerilere gitmediği ve tektonik hareketliliği yüksek bir coğrafya olarak tarih boyunca sürekli yıkıcı depremler yaşadığı için, bugün görebildiğimiz kiliseler çok eski değiller. Ama yine de Portekiz mimarisinin belirgin olduğu bu kiliseleri gezmek çok keyifli. Benim en beğendiğim ve mutlaka görün diyeceğim iki kilise ise şunlar:
Nossa Senhora da Paz Şapeli: adanın hem mimari hem de konum açısından bence en ilginç kilisesi burası. Kilise değil tabii, küçük bir şapel ve biz gittiğimizde kapalıydı ama dediğim gibi, içinden çok dışı çok ilginç. Ünlü Villa Franca Adasına bakan bir yamaçta (bu adanın ünü volkanik bir patlama sonrası meydana gelmiş olması, adanın bir bölümünün denizle adeta birleşmiş bir krater gölünden oluşması ve doğal habitatı korumak adına insan yerleşimine kapalı olmasından kaynaklanıyor) kademe kademe merdivenlerle ulaşılan bu şapel mavi, beyaz ve siyah ağırlıklı çinileriyle tam Portekiz mimarisini yansıtıyor. Rivayete göre bir çobanın burada Meryem Ananın suretini görür ve bunun üzerine, 1764’te bu kilise inşa edilir. Yorucu görünse de, merdivenleri çıkıp manzaranın tadını çıkarmanızı tavsiye ederim.
Igreja de Sau Nicolau: Sete Citades kasabasında ufacık bir kilise burası. Ağaçlı yolu, ince uzun binası ile 1857’den kalan bu kilise özellikle fotoğraf çekmeyi sevenler için güzel bir destinasyon olacaktır.
PLAJLAR
Azor Adaları Avrupalıların yaz tatilleri için tercih ettikleri bir destinasyon. Biz Nisan ayında gittiğimiz için tabii bu yaz tatili boyutuna şahit olamadık ama manzarası için gittiğimiz bir iki plaj oldu, onlardan bahsetmek isterim.
Praia de Santa Barbara: bazalt taşları, sarı kumları, masmavi denizi ve kocaman beyaz dalgalarıyla çok etkileyici bir manzarası olan bu plajda tabii biz gittiğimizde her yer kapalıydı ama duşları, giyinme kabinleri ve kafe benzeri bir yeme-içme bölümü vardı. Yazın çok güzel olacağını tahmin ediyorum.
Mosteiros: aynı adı taşıyan küçük bir balıkçı kasabasının hemen yanındaki bu plaj siyah volkanik kumuyla çok özel bir plaj deneyimi sunuyor. Duştan giyinme kabinlerine burada da her türlü altyapı mevcut.
GEZİLECEK DİĞER YERLER
Biz bilmiyoruz ya da ben bilmiyordum ama Azor Adalarının çayları pek meşhurmuş. Bu bağlamda, adada çay tarımı önemli bir rol oynuyor. Plantaçoes de Cha Gorreana isimli yerde hem çay plantasyonları arasında gezebiliyorsunuz, hem çay üretimi hakkında bilgi alabiliyorsunuz hem de farklı çaylar satın alabiliyorsunuz.
Adanın kendisi bir botanik bahçesi olsa da, her yerde özel bahçeler, özel ormanlık alanlar var. Zamanınız olursa bunlara uğramanızı tavsiye ederim. Biz neredeyse hepsinde durduk, gezindik. Özellikle Reserva Florestal de Recreio do Cerrado Bezerros isimli yerdeki değişik tavuk türleri, geyikler, ördekler çok ilgimizi çekti.
YEME-İÇME
Azor Adaları’nda özellikle öğle yemeği kapsamında yeme-içme biraz sorunlu. Tabii bu izlenimimiz, biz sezon dışı gittiğimiz için de olabilir ama ilk iki gün Furnas ve Ponta Delgada dışında öğle yemeği yiyebileceğimiz açık bir restoran bulamayınca çareyi piknik yapmakta bulduk. Her kasabada bizim bakkallara benzeyen dükkanlar var ve o dükkanlarda aynı zamanda soğuk sandviçler ve tatlılar da satılıyor. Biz öğle yemeği saatine doğru bu dükkanların birinden bir sandviç, bir paket cips ve bir de içecek alıp, neredeyse adım başı karşımıza çıkan piknik alanlarından birinde oturup manzarayı seyrederek öğle yemeği yedik neredeyse her gün. Çok da güzel bir anı oldu bize. Akşamları ise otelimize yakın bölgedeki restoranları tercih ettik.
Buraya özgü yemeği yani Cozido das Furnas’ı Furnas kasabasını anlatırken anlatmıştım. Onun dışında buraya özgün öne çıkan bir yemek ya da tat yok. Tabii okyanusun ortasında olmanın sonucu, bolca deniz ürünü var, hem de gayet uygun fiyatlarla.
Bizim gidip de beğendiğimiz restoranlar şunlar oldu:
Otaka: Ponta Delgada’daki bu restoran sadece Azorlardaki deneyimimiz çerçevesinde değil, genel anlamda bizi çok çok etkileyen bir restoran oldu. Menüsü, Peru ve Japon mutfaklarının Portekiz yorumu ile hazırlanmış yemeklerinden oluşan bu restoran Michelin yıldızlı birçok restorana taş çıkartır. Gerçekten çok özel bir bir deneyim sunan bu restoran için mutlaka önceden rezervasyon yaptırmanızı öneririm. Fiyatları biraz tuzlu onu da belirtmiş olayım.
Vapore Bar & Lounge: bizim kaldığımız Grand Hotel Açores Atlantico otelinin lobisindeki bu restoran hafif ama leziz bir şeyler atıştırmak için çok uygun.
Michel Restaurant: tüm seyahat sitelerinde önerilmesinden de anlayacağınız üzere, Azor Adalarının turistler arasında en popüler restoranı burası. Ufak ama sevimli bir mekan. Servis için sadece 2 kişi görevli, muhtemelen mutfakta da çalışan sayısı epey az, o nedenle, servis epey yavaş ilerliyor. Ama aceleniz yoksa ve beklemekten rahatsız olmayacaksanız, burayı denemenizi tavsiye ederim, deniz ürünleri çok leziz.
Terras Restaurant: Ponta Delgada’nın en hareketli sokaklarından birinde yer alan bu restoranda hem yemekler çok leziz, hem hizmet çok sıcak ve profesyonel hem de gelen geçeni izleyebildiğiniz ortam çok keyifli. Burayı çok tavsiye ederim.
BocAberta: tam okyanusa nazır konumuyla tam bir deniz ürünleri restoranı burası. Yazın açık hava bölümünün çok daha keyifli olacağını tahmin ettiğim bu restoranda deniz ürünleri açık bir şekilde sergileniyor, siz gidip oradan ne yiyeceğinizi seçiyorsunuz. Balıktan ziyade envai çeşit kabuklu deniz ürünü bulabileceğiniz bu restoranda tek turist bizdik. O yüzden deniz ürünleri için doğru bir adres olduğunu düşünüyorum.
Restaurante Terra Nostra: Furnas’taki bu restoran epey şık. Öğle yemeği için gidiyorsanız rezervasyona gerek yok ama akşam yemeği için rezervasyon gerekecektir. Cozido Das Furnas’ı denemek için de en ideal yer burası.
ALIŞVERİŞ
Alışveriş konusunda bir beklentiniz varsa, Azor Adaları’ndan hayal kırıklığı ile dönebilirsiniz. Buradan çay ya da ananastan başka alabileceğiniz bir şey yok. Bir de balık konservesi deneyebilirsiniz ama bunlar da Azor Adalarından ziyade Portekiz’e özgü konserveler ve başka yerlerde de bulmak mümkün. O yüzden alışveriş yerine doğa deneyimlerine odaklanmanız daha yerinde olacaktır.
Özetle Azor Adaları Atlas Okyanusu’nun ortasında bir cennet. Doğayla baş başa olmak, doğanın tadını doya doya çıkarmak, gözünüzün ve ruhunuzun yeşile ve maviye doyması için bulabileceğiniz en özel coğrafyalardan biri. Umarım bir gün yolunuz bu cennete düşer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder