4 Ağustos 2016

AHLAT: SELÇUKLU MEZARLIĞI İLE ANILAN İLÇE


İnsanın önce fotoğraflarını gördüğü, "buraya mutlaka gitmeliyim" diyecek kadar etkilendiği bir yeri ziyaret etmesi kadar güzel bir deneyim yok. Bitlis'in Ahlat ilçesindeki Selçuklu Mezarlığı'nın göğe yükselen mezar taşlarının azametini kendi gözlerimle görünce, fotoğrafların aslında gerçeği yansıtmakta yetersiz kaldığını da tespit etmiş oldum aslında. 


12. yüzyıldan kalan bu mezarlar, erken dönem İslam mimarisinin en önemli (ve en geniş) örneklerinden birini teşkil ediyor. Toplamda 1000'i aşkın mezar var ama taşlarının boyu 3.5 metreyi bulan ve bu anlamda anıtsal nitelik taşıyan mezarların sayısı 118 ile sınırlı. 


Burası çok güzel bir açık hava müzesine dönüştürülmüş. Ziyaretçilerin mezarlara ve tarihe zarar vermeden dolaşabilmeleri için güzel bir yürüyüş yolu yapılmış, dinlenme imkanı için banklar konmuş, anıtsal mezarların yanına açıklayıcı notlar yerleştirilmiş, girişe güzel bir müze dükkanı açılmış, kısacası altyapı olarak çok profesyonelce bir hazırlık yapılmış ama gel gör ki, gelen giden yok. Orada dolaştığımız 2 saate yakın süre boyunca maalesef bizden başka tek bir yerli ya da yabancı turist göremedik bu muazzam tarih mirası mekanda....

Bu mezar taşlarının efsanevi hikayeleri de var: burada yapılan bir savaşta, düşmanlar puslu bir günde bu mezar taşlarını görüyor ama ne olduğunu anlayamıyorlar ve bunları dev gibi savaşçılar sanarak kaçarak uzaklaşıyorlar. Ve yine duyduğumuz bir bilgiye göre, Osmanlı Beyliği'ne, burada yapılan bir savaşta gösterdiği başarılar karşılığında Söğüt veriliyor... İşte böyle efsanelerle dolu bir coğrafya burası...



Tabii Ahlat, Malazgirt Savaşı'ndan Moğol akınlarına kadar bölgenin en gelişmiş merkezlerinden biri olduğu için, bu ünlü mezarlık dışında birçok başka tarihi esere de ev sahipliği yapıyor. Ahlat'ın ünlü taşlarıyla inşa edilmiş eserler bugün bile geçmişteki o büyüklüğü yansıtıyor.

Mesela Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın toru
nu için yapılmış olan Emir Bayındır Kümbeti farklı mimarisi ile bugün bile çok etkili.









Sadece bir duvarı ayakta kalmış olan Ulu Camii'nin gerçekten ne kadar "ulu" olduğu bu yıkık duvardan bile belli.







Küçük bir derenin üzerindeki Bayındır Köprüsü bugün bile sapasağlam ve çok etkileyici.











Neolitik çağdan kalan mağaraların bulunduğu Harabeşehir ise kendi ifadeleriyle "deniz"de yüzmekten gelen (deniz dedikleri Van Gölü oluyor :-) ) mahalle çocuklarının oyun alanı olmuş.





Velhasıl, günümüzde maalesef hatırlayanı, gelip göreni çok az olan bu topraklar, ülkemizin neredeyse her karış toprağı gibi, büyük bir medeniyeti, güçlü bir tarihi barındırıyor... Eğer sürekli aynı yerlere gitmekten sıkıldıysanız, işte size yeni bir öneri.....