18 Temmuz 2017

KUYUCAK: LAVANTA KOKULU KÖY VE BİR YIĞIN ELEŞTİRİ


Geçen yazdan bu yana, birçok köşe yazarının ve seyahat blogger'ının "Aix-en-Provence'a ne hacet, artık Türkiye'nin kendi Aix-en-Provence'ı var" temalı yazıları sayesinde, Kuyucak Köyü adı, her ne kadar farklı şehirlerin köyleri olsalar da, Sabahattin Ali'nin "Kuyucaklı Yusuf"undan sonra yeniden ama bu kez lavanta ile özdeşleşerek hayatımıza girdi. Uçuşan şapkalarla bir öbek lavantanın yanı başında çekilmiş bol filtreli fotoğraflar, ballandırıla ballandırıla anlatılan lavanta çayı, benim gibi birçok lavanta sevdalısını baştan çıkardı ve işte ben de geçen hafta sonu "Lavanta Kokulu Köy" mottosuyla pazarlanan Kuyucak Köyü'ne gittim... O günden beri sinirden, hayal kırıklığından her gece uykularım kaçıyor...



Kuyucak Köyü Isparta'nın, azıcık rüzgarda göz gözü görmez bir tozla kaplanan köylerinden biri... Etrafta uçsuz bucaksız olmasa da, evet, tabii ki lavanta tarlaları var. İlk kez tarlada lavanta görüyorsanız, ilginç; yok daha önce gördüyseniz o zaman sadece mor öbekler ve güzeller... Bunun dışında ise, sadece ve sadece hoyrat bir "tüketme" var bu köyde... insanın içini acıtan bir hoyratlıkta hem de...

Köylü yılın sadece belli günleri gelen turistler için neyi var neyi yoksa, koymuş ortaya. Her evin önünde derme çatma bir tezgah, tezgahlarda hepsi ya mor ya pembe bir örnek plastik şişe, lavanta kolonyası diyorlar içindekine, doğrudur zahir... hiçbir albenisi olmayan tezgahlar, kurutulmuş lavanta demetleri ve lavanta taçları en doğalları ve en güzelleri satılanların... her evin önünde ziyaretçilere "gel gel" yapan birileri... hoş, tezgahlara ulaşmak da ancak köyün daracık tek sokağına sağlı sollu park etmiş turist araçlarını geçebilirsen mümkün... Bazı tarlalarda, köylü bir tabela koymuş, bir kapı parçası, birkaç kurdele... mizanseni hazırlamış fotoğraflar için...



Bir köylü kızı çıkıyor, önce ezberlediklerini anlatıyor, lavanta neye iyi gelir... arada soru sormak yok, sakın... sorarsan kızcağız unutuyor, sil baştan yine başlıyor, ezberlemiş çünkü, anlattığının ne olduğunu kendi anlıyor mu, korkarım hayır.... Ünlü lavanta çayı ise, bildiğin kağıt bardakta, bardağın boyundan uzun üç sap lavanta, üzerine de sıcak su, o kadar... yemek istiyorsan, gözleme de gözleme... haa, bir de içinde lavantalar olan lavanta dondurması var, plastik bir kapta, plastik kaşıklarla... özen mi? onu hiç arama...

Turistler... hepsi yerli... 2 amaçları var: selfie çektirmek ve çekirge sürüsü gibi lavantalı ürün almak, birbirini iterek kakarak, ne aldığına çok da dikkat etmeyerek, bağıra bağıra pazarlık ederek... hatta bir çoğunun da hedefi, köylünün özene bezene büyüttüğü, tek gelir kaynağı olan lavantaları kökünden çeke çeke toplamak, lavantayı bedavaya getirmek... ortamı yaşayayım, bir deneyim edineyim, burayı içime çekeyim diye bir dert yok... selfie var mı lavantalar arasında? cevap evetse, Kuyucak gezilmiştir....

Okuduğuma göre, 2016 yılında valiliğin desteği olmuş bu lavanta girişimine... O günün haberleri, köylüye eğitim verildi diyor, yazarlar, ünlü dijital dünya fenomenleri tanıtım için davet edildi diyor... Herkes burayı konuştuğuna göre, "fenomenler" işini yapmış belli, ama verilen eğitimin ne işe yaradığını ben şahsen göremedim, hissedemedim bile... Bilmiyorum, Isparta'daki İl Turizm ve Kültür Müdürlüğü'nün işleri çok mu başlarından aşkındır da, köylünün kendi naif çabasıyla başlattığı bu lavanta işine sürdürülebilir bir destek vermez, veremez? Ya da Kuyucak'ın bağlı olduğu belediyenin bu kadar ses getiren bir girişimi geliştirmeye ayıracak zamanı mı yoktur? Şu köyün girişine, çıkışına ziyaretçilerin arabalarını park edecek küçük bir alan yapmak bozkırın içinde imkansız mıdır? İlla her araba geçişinde köyün toza dumana bürünmesi şart mıdır? Köylüye "katma değerli hizmet" sunabilmeleri için biraz bilgi, eğitim vermek çok mu maliyetli bir iştir? Şöyle güzel paketlenmiş ürünler, lavantalı ıslak mendil gibi albenili ürünler üretebilmeleri için hadi hibeyi geçtim kredi verebilecek bir kurum da mı yoktur? Belli ki köylü, kendi çabasıyla ancak buraya kadar getirebilmiş, bundan sonrasına destek verecek bir babayiğit yok mudur?...

Peki ya köşe yazarları, blogger'lar? Bu yazarların tek işi burası çok güzel, şurası harika mı demektir sadece? Mübalağa etmek dışında, yok mudur katacakları bir yorum? Yok mudur gerçekleri yazıp bir bilinçlendirme sağlamak görevleri?

İşte Kuyucak'ı gezdim gezeli, bu deli sorular kafamda... O hoyratlığı hatırladıkça, içim yanıyor.. Göz göre göre, güzelim naif bir girişim elden gidiyor... Bugün akın akın turist gelen lavanta kokulu köyü, korkarım, pek de güzel bir gelecek beklemiyor eğer bazı önlemler alınmaz, eğer köylüye bir destek eli uzanmazsa...

Ben yine de güzel fotoğraflarla anımsayayım Kuyucak'ı....