11 Temmuz 2018

FAIRBANKS: 65 DERECE KUZEY ENLEMİNDEN BİLDİRİYORUM


Fairbanks, Kuzey Kutup Dairesi'nden sadece 318 kilometre uzaklıkta, Chena ve Tanana nehirleriyle kuşatılmış, Alaska eyaletinin ikinci en büyük şehri... Bizden hayli uzak bir coğrafya... Bu uzaklığın sadece coğrafi olmadığını en iyi herhalde şu yaşadığımız olay anlatır:

Bir kitapçıdayız, iki kişi kendi aramızda Türkçe konuşuyoruz ve kitapçı merak edip nece konuştuğumuz soruyor, Türkçe diye yanıtlıyoruz. "Nerenin dili bu" diye soruyor bu kez, "Türkiye'nin" diyoruz, "Orası neresi, bana haritada gösterir misiniz" diyerek hemen atlasını getiriyor, parmağımızla gösteriyoruz ülkeyi, "haaa, Osmanlı İmparatorluğu" diyor... Biz dumur oluyoruz önce, yok diyoruz, öyle bir imparatorluk yok artık, 1923'te yıkıldı, yerine Türkiye kuruldu... Pek o detaylarla ilgilenmiyor ve "hayatımda karşılaştığım ilk Türklersiniz, fotoğrafınızı çekebilir miyim" diyor, e tabii izin veriyoruz.... İşte Fairbanks böyle her anlamda uzak bir coğrafya....

Alaska'nın en büyük ikinci şehri dediğime bakmayın, sadece 32.000 kişi yaşıyor şehir merkezinde, çevresindeki kasabaları da dahil edersek zar zor 100.000'i buluyor nüfus... Ana cadde dedikleri bizim Anadolu şehirlerimizdeki ana caddelerden pek de farklı değil, kısacık, küçücük. Ama buna rağmen şehirde gezecek, yapacak çok şey var.

Bu bölge Athabascan yerlilerinin yüzyıllardır yaşadığı bir yer olsa da, Fairbanks onların yerleştiği bir yer olmamış hiç, sadece belli mevsimlerde avlanmaya ve balık tutmaya gelmişler buraya. O nedenle şehrin kuruluşu çok yeni: 1901 senesinde altın bulmak ve kürk ticareti yapmak için güneyden gelenler kurmuşlar şehri.



"First Settlers" olarak adlandırılan bu güruhun deneyimleri halen Fairbanks'in yaşamında önemli bir rol oynuyor. "Pioneers Park" isimli büyük bir alana, ilk yerleşimciler içinde öne çıkmış olan şahsiyetlerin evleri taşınmış. Bu evlerin bir kısmı o zamanki günlük yaşamı birebir yansıtacak şekilde korunmuş, bir kısmında dönemin eczaneleri, mağazaları canlandırılmış, bir kısmı turistik eşya dükkanı olmuş, bazıları çevrede yapılabilecek gezilerin satıldığı turizm acentası olmuş. Pioneers Park'ta ayrıca, o ilk dönemlerde Tanana ve Chena nehirlerinde ulaşımı sağlayan arkadan çarklı gemilerden bir tanesi de sergileniyor. İçini de gezebildiğiniz bu gemide, aynı zamanda o yıllarda çekilmiş fotoğraflar sayesinde o zorlu dönemleri daha iyi idrak edebiliyorsunuz.  


Burası hakikaten neredeyse günün yarısını geçirebileceğiniz, her biri birbirinden farklı ve sevimli evlerden oluşan ortamda yüzlerce fotoğraf çekebileceğiniz bir yer. İçinde, pek ünlü olan "Alaska Salmon Bake" isimli restoran da var ama biz neden ünlü olduğunu hiç anlayamadık. Plastik tabaklarda açık büfeden sıradan yemekleri almak için sıra beklediğiniz, açık havada o sıradan yemekleri yerken sivrisineklerle mücadele ettiğiniz bir yer olmaktan öteye gidemedi bizim için bu restoran....


Bence Fairbanks'teki en etkileyici aktivite "Riverboat Discovery" isimli tekne gezisi. Tekne dediğime bakmayın, bu kocaman, arkadan çarklı bir gemi ve gezi ise çok iyi koordine edilmiş bir şov adeta. Chena Nehri güzergahında yapılan bu tekne gezisi, şehrin en şık, en prestijli evlerinin (ki ev demek bence hakaret sayılabilir, bunlar malikane!!!) sağlı sollu sıralandığı bölgeyle başlıyor. Teknede yerel televizyon kanalının haber sunucusu çok iyi bir ses sistemiyle, her bir evin hikayesini, özelliklerini anlatıyor.

Tüm bunlar olurken, bir yandan da Alaska'da bisiklet kadar yaygın diyebileceğim deniz uçaklarından bir tanesi yanımızda iniş, kalkış şovu yapıyor, tabii sunucu bu şovu da yorumluyor adeta maç yorumu yapar gibi. Elinizde içeceğiniz, ayaklarınızı uzatıp bu şovu izlemek kalıyor size sadece.





Tekne gezisinin son durağı ise "Chena Indian Village"... Burada, Alaska yerlilerinin yaşam alanları canlandırılmış, çalışanlar da hep yerliler. Karaya inip, yerlilerin geçmiş zamandaki evlerini görüyor, nasıl yemek pişirdiklerini, nasıl giyindiklerini, giysilerindeki sembollerin anlamlarını yapılan sunumlarla öğreniyorsunuz. Tabii burası da tıpkı tekne gezisi gibi her anı turistler için planlanmış bir mekan ama doğa o kadar güzel, öğrenilen bilgiler o kadar yeni ki, bu turistik ortamdan hiç rahatsız olmuyorsunuz. 



Müze gezme merakınız varsa, Fairbanks bu konuda da alternatifler sunuyor ziyaretçilerine. Fairbanks Üniversitesi kapsamındaki Alaska Museum of the North, hem etnoğrafik olarak bölgeyi daha iyi anlamanızı sağlıyor, hem de yerel sanatın modern uzantılarının sergilenmesi için bir ortam sağlıyor.


Morris Thompson Cultural and Visitors Center ise, bir müze değilse de, şehrin ziyaretçilerine bölgeyle ve kentle ilgili birçok ön bilgi sunuyor. Şehre gelirken neler yapacağınıza dair bir ön planlama yapmadıysanız, ilk başta bu merkeze gelerek, ihtiyaç duyduğunuz tüm bilgileri edinebilirsiniz.


Bu merkeze giden parktaki "Antler's Arch" ise, adeta fotoğraf stüdyosu... Şehre gelip de burada fotoğraf çektirmeyeni dövüyor olabilirler!!! Hayvan hakları falan bu bölgede öyle çok anlam bulmadığı için, avlanmış geyiklerin boynuzlarından oluşan bu kemer, şehrin medar-ı iftiharı olarak görülüyor.

Fairbanks'te bir de Santa Claus House var. Lapland'a gidip de Santa Claus yani Noel Baba Kasabası'nı görmüşseniz, sakın aynısını beklemeyin. Burası sadece ve sadece bir dükkan. Noel Babayla tek bağlantısı içinde sadece Noel temalı ürünler satılması ve dış duvarında da Noel Baba'yı resmeden duvar resimlerinin bulunması, o kadar... Yani, zaman kaybedilecek bir destinasyon değil.




Buraya gelmişken, Kuzey Kutup Dairesi içinde kalan Fort Yukon'u görmeden dönmek çok ama çok büyük kayıp olur. Tabii oraya gitmek zor: ancak pilot dahil maksimum 8 kişi alabilen küçük uçaklarla gidilebiliyor, zaten Alaska'nın neredeyse % 75'ine karadan ulaşım yok. Ama Fort Yukon'a gidebilmek için bir de özel izin almak gerekiyor. Fort Yukon Alaska yerlilerinin yaşadığı bir belde ve beyazların girmesi yasak, özel izin gerekiyor. Çok da şaşırmamak lazım bu yasağa, çünkü yerliler o kadar büyük bir zulme, o kadar büyük bir asimilasyona maruz kalmışlar ki yıllarca, hiç güvenleri kalmamış beyaz adama.... Nasıl kalsın ki. yaşadıkları topraklara birileri gelmiş, artık burası bizim demiş, tüm yaşam imkanlarını ellerinden çekip almış, vatandaş bile saymamış yakın zamana kadar... Neyse ki bize izin verdiler de görebildik sadece 500 kişinin yaşadığı Fort Yukon kasabasını....


Yolda giderken gördüklerim ise, içimi parçaladı... Kendimi Avatar filminde sandım bir an... Uçsuz bucaksız bir doğa, yeşillikler, dağlar, nehirler ve aralarda doğanın kalbine saplanmış bir bıçak gibi altın madenleri, etrafında sadece kara toprak, derine doğru inen kocaman ama koskocaman delikler.... Yaşamını doğaya endekslemiş, inancından değer yargılarına her şeyini tabiat anayla uyumlaştırmış olan bu yerliler beyaz adamdan nefret etmesin de kim etsin!!!

Fort Yukon'u anlatmak zor... Hem kolay hem de zor daha doğrusu.. Çünkü burada hiçbir şey yok... Holywood'un Amerikan Rüyası buraya uğramamış... Öyle bir ilkellik, öyle bir hiçlik..... Doğa, el değmemiş, muhteşem, hipnotize edici... ama başka bir şey yok... Doğru düzgün bina yok, insan yok, iş yok (nüfusun % 85'i işsiz), ilkokuldan başka okul yok, doktor yok, hastane yok, yok, hiçbir şey yok!!! Grubumuzun şöyle oturup en azından bir şişe su içebileceği bir kafe, kahvehane bile yok... Bizi külüstür otobüsüyle gezdiren kişi aynı zamanda bu kasabanın belediye başkanı... Otobüsündeki şu fotoğraf ise, sanırım Fort Yukon'un gerçeğinin ta kendisi.....


Alaska'nın böyle hüzünlü işte gerçekleri ama biz dönelim renkli konulara, gelelim yemek işlerine... Çok sayıda restoran var tabii ki bu şehirde...

Benim favorim Chena's Alaskan Grill oldu. Şehrin biraz dışında, ancak taksiyle ulaşılabilen bu mekan, adı üstünde Chena Nehri kıyısında, iç bölümü de, terası da çok güzel döşenmiş, çiçekler arasında sessiz sakin, lezzetli bir yemek yiyebileceğiniz opsiyon. Burada hem bölgenin geleneksel yemeklerini, hem de mercimek gibi ev yemeklerini deneyebilirsiniz.

Yine Chena Nehri kıyısındaki Pike's Landing de hiç fena sayılmaz ama şansımıza orada tam yemek siparişlerimizi verdikten sonra elektrikler kesilip bir daha da gelmediği için (demek ki oralarda da olabiliyormuş!!) , ancak soğuk şeyler yemek nasip oldu, tam yorum yapmak zor.

Bir de özellikle bira severseniz, Silver Gulch Brewery var, çeşit çeşit ev yapımı bira tadımının yanı sıra sınırlı bir menüden seçerek yemek de yiyebiliyorsunuz. Burası iyi güzel de, kalabalık gruplara alışık değil, biz neredeyse 20 kişi olduğumuz için, adamların beyin hücrelerini yakmış olsak gerek, sipariş vermek 45 dakika, yemeklerin gelmesi 1 saat (hiçbir abartı yoktur), karışmış siparişlerinin doğrularının gelmesini beklemek 45 dakika (bu sonuncusu biraz abartı olabilir) sürdü....

Ve son olarak da konaklama... Tabii ki şehirde birçok konaklama imkanı var ama eğer doğru düzgün, konforlu bir yer istiyorsanız tek bir seçenek var o da Springhill Suites by Marriott. Şehrin tam ortasında, şehir içi her yere yürüme mesafesinde, odaları battal boy, hizmeti düzgün bir otel. Tek sorunu, onu da sorun denir mi bilmiyorum ama, sabah kahvaltılarını plastik tabak, çatal, bıçakla servis etmesi... 5 yıldızlı otel parası ödeyip plastikle yemek içmek garip geliyor doğrusu...

İşte Fairbanks'ten bildireceklerim bunlar... Bir gün yolunuz düşerse bu kuzey diyara, bu izlenimler yol gösterir umarım sizlere....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder